Maarif Modeli Taslağı üzerine

Yusuf Çağlayan / Araştırmacı- Yazar

Millî Eğitim Bakanlığı’nın “müfredat sadeleştirme ve değişikliği” amacı doğrultusunda yapılan taslak çalışmaları “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” genel başlığı altında kamuoyuna açıklandı. Çalışmayı geliştirmek ve nihai olarak en verimli ve ihtiyaca cevap verir niteliğe kavuşturmak için kamuoyunun görüş ve önerileri talep ediliyor. Taslakta belirtilen iyileştirmeler eğitime elbette önemli katkılar sunacaktır. Ancak ilave olarak eğitim sistemimizin kök sorunları konusunda görüş ve tavsiyelerimizi de mevcut talebe binaen paylaşmak isteriz.

YENİ PARADİGMA İHTİYACI

Mevcut bireysel ve toplumsal göstergeler, eğitimimizin kültür paradigmasını yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılmaktadır. Diplomalı işsizler ordusu, gittikçe yoğunlaşan polisiye tedbirler, adli kurumları yetersiz kılan suçlar, hukuki ihtilaflar, icra dairelerinde koridorlara taşan dosyalar, cezaevlerinin yetersiz kalması ve etnosentrizm ile baş edilemeyerek terör ve bölücülük sorunları ile boğuşan bir toplum hem bireysel ve hem de toplumsal bağlamda eğitim sisteminin mevcut kültür paradigmasının işlevselliğini su yüzüne vuran göstergeleri… İnsanımızı dürüstlük kaidelerine bağlı tutabilecek ve onun kişiliğinde toplumsal ve ekonomik hayatın başarı dinamiklerinin serpilip büyümesini mümkün kılacak muhtevadan yoksun bir kültür ikliminde bulunduğu, bu göstergeler ile ortaya çıkıyor.

Eğitim sistemimiz, bu göstergelerden hareket edilerek, elde edilen veriler ışığında bireysel ve toplumsal niteliklerin belirlenmesine, bu nitelikleri kazandıracak inanç ve disiplin değeri bulunan manevi dinamiklerimizin tanımlanmasına, eğitim müfredatının bu şekilde tespit edilen eğitim hedeflerinden geriye doğru yeniden yapılandırılmasına ve süreçlemesine ihtiyaç duyuyor.

Açıklanan taslağı bu bağlamda değerlendirdiğimizde, net, uygulanabilir ve tatminkâr bir yol haritası görebilmeliyiz. Mevcut kültür paradigmasından ziyade, eğitimin şekli, malzeme ve mimari boyutu, süreçlemesi vs. gibi tali meselelerin daha ağırlıklı olarak yer aldığı görülüyor. Taslağın bu yönde revize edilerek, fonksiyonel bir kültür paradigmasına kavuşturulması gerekiyor.

Taslakta yer verilen ahlaklı (Kâmil) insanın nasıl yetiştirileceği ve insanın kötü ahlaka karşı nasıl korunacağı hususunda fonksiyonel bir eğitim müfredatı olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Bu fonksiyon, eğitimin kültür paradigması ile ilgili bir husus… İnsanımızı ahlak ve dürüstlükle mükellef kılacak inanç ve kültür değerlerimizi, geleneklerimizi ve tarih şuurunu çağın gelişmeleriyle yoğurarak, kendi millî eğitim kültür paradigmasını belirlemiş bir müfredat ortaya konulması gerekiyor.

İnsanımızı kapitalizm, sosyalizm, komünizm ve diğer “izm”lerin ideolojik kalıplarıyla düşünmeye mahkûm eden, siyasallaşmış bir kültür paradigması içinde kalarak, fonksiyonel bir eğitim müfredatı belirlenmesi mümkün değil. Aynı şekilde, Tanzimattan bu yana inanç ve değerlerimizi de siyasallaştırarak Batılılaşma paradigmasına mukabele eden tepkisel ve sözde muhafazakâr yaklaşımlar da sorgulanmalıdır ki milletimizin inanç, kültür ve değer sistemiyle bütünleşen bir yenilik ve değişim sürecini besleyen bir eğitim müfredatı gerçekleştirilebilsin.

TEMEL PROBLEMATİK: BİLGİ KURAMI

Ahlaki mükellefiyeti, insani değerleri ve dürüstlük iradesini temellendiremeyen, buna temel oluşturacak millî ve manevi dinamikleri fonksiyonel bir biçimde müfredatta mayalamayan bir bilgi kuramı, eğitimin en temel problemlerinden biridir.

Mevcut bilgi kuramı, okulları ve bu okullardan mezun olan insanları, sıfır ve eksi çarpan etkisine maruz bırakmaktadır. Özellikle fen dersleri içine kavramsal kodlarla yerleştirilmiş olan mevcut bilgi kuramı dikkatle incelendiğinde, subliminal olarak darwinist, materyalist, ateist, agnostik, nihilist, deist, etnosentrist öğretileri talim ettiği görülecektir.

Varlığa ve işleyişe dair fizik, kimya, matematik, biyoloji, astronomi ve diğer tüm bilimsel disiplinlerin verisi olan bilgiyi bu subliminal kavramların süzgecinden geçirerek sunan, anlama melekelerimizi bu kavramlarla manipüle eden mevcut bilgi kuramı, bilinçaltında varlığı ve işleyişi, dolayısıyla ben algısını bu kavramlarla sınırlı bir mantık tabanı ile kurguluyor. Varlık ve işleyişe ve kendi benliğine, bu mantık tabanı ile anlam yükleyen bir insan tipi inşa ediyor. Mevcut eğitim çıktıları bu insan tiplerini yansıtan somut göstergeler…

Özellikle üniversitelerin eğitim müfredatındaki sözde bilimsel tasvirlerde, bütün varlığı ve işleyişi kuşatan teleolojik gerçekliğin, yüklem ve fiillerin atfedildiği özne ve faillere dikkat ediniz. Bilinçaltına öznesi ve faili, madde, zaman, enerji, doğa, doğa kanunları, tabii kaynaklar, evrim (adaptasyon, mutasyon, tabii seleksiyon) tesadüf, sebepler, kendi kendisi olan, varlığı ve işleyişi bunların işi, eseri ve sonucu olarak takdim eden, yani yaratılma olgusunu bu özne ve faillere izafe eden kozmolojik bir inanış yerleştirdiğini göreceksiniz. Bu subliminal inanış telkinleri, bilimsellik felsefesi ile maskeleniyor. Bunlara bilimsellik atfeden bir insan, kendisini ahlak ve dürüstlük ile mükellef kılan inanç ve değerler hakkında tam bir yıkıma uğruyor ve bilim ve din bağlamında çift kişilikli bir karakter kazanıyor.

HEDEFTEN GERİYE DOĞRU PLANLANMALI

Eğitim müfredatının her alanı, her konusu, “hedeften geriye doğru planlama” kuralı doğrultusunda, biri ahlak ve fazilet, diğeri bilim ve teknolojide liyakat olan iki enli omuza sahip kâmil şahsiyetler yetiştirme fonksiyonuna kavuşturulmalı. Eğitim süreçleri, bu nihai hedefin tedrici basamaklarını oluşturmalı… Bunun için, fonksiyonel bir kültür paradigması ve bilgi kuramının çerçevesi içine müfredatın ayrıntıları ve süreçlemeleri yerleştirilmeli… Sonuç olarak Maarif Modeli taslağı, şuur, bilgi, değer ve yetenekleri belirleyen, temellendiren ve süreçleyen ve ölçen aşamalardan oluşacak şekilde revize edilmeli…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir